Eylül ayı gelince aklınıza neler geliyor? Sonbaharı solumak, sizde neler uyandırıyor? Sonbahar aylarında yenilenmenin tadına varabiliyor musunuz? Yeni bir dönem için plan program hazırladınız mı? Bu aylarda sararan solan yapraklarla dünyadaki diğer canlılar arasındaki bağı kurmaya başladığınız mı; kurmaya başladıysanız, aradaki bu bağın öylesine bir rastlantı olmadığı bilincine varabildiniz mi?
Bende Sonbahar
Yapraklarda ve çiçeklerdeki bu renk değişimi, ilgimi çekiyor. Yeşilin sarıyla, turuncuyla, kırmızıyla birlikteliği ve tüm bu renklerin sonunda kahverenginde son bulması; böylece toprağa karışması, bulunduğu yere gübre olması, muhteşem bir dönüşüm. Ekim, kasım aylarında, birkaç kez gittiğim ve renklerin ihtişamına hayran kaldığım Bolu şehrindeki doğal güzellikleriyle ünlü Yedigöller Milli Parkı, aklımdan hiç çıkmayacak gezilerim arasında.
Bu dökülüşler, yaşam döngüsündeki insanın da bu yoldaki gidişatını anlatıyor. İnsan, doğar ve ölür. Doğduğunda taptaze ve canlıdır. İnsan, yaş aldıkça renksizleşmeye başlar, saçlarda azalmalar görülür, görmede, işitmede sorunlar yaşanır, fiziksel aktivitelerde kısıtlamalar gerçekleşir. Duygu dünyasında da birtakım farklılıklar gözlemlenir. Kısacası, insan da bir yaprak gibi dökülmeye; bir çiçek gibi solmaya başlar. İnsanın doğada sonbaharı deneyimlemesiyle kendinde sonbaharı bizzat yaşaması oldukça farklıdır. Bu durumdaki insanın duygu ve düşünceleri, biraz karışık olabilir. İnsandan insana değişen, belki de yaşamımızdaki en önemli, en hassas dönemimizi geçiriyor olabiliriz.
Sonbaharla ilgili gerçekleri yaşamımızdaki dönemlerimiz için teker teker, ayrıca da düşünebiliriz. Kazançlarımızın ve kaybedişlerimizin faturaları, gözlerimizde canlanabilir. Yaşadığımız aşklarımızın, başlangıç, gidişat (dönüm noktalarıyla birlikte) ve bitişlerinde mevsimlerimizin de renkleri mevcut değil midir?
Doğada Neler Oluyor?
Sonbahar veya güz, yaz ile kış mevsimleri arasındaki mevsimdir. Hazan adıyla da anılır. Kuzey yarım kürede eylül, ekim ve kasım; güney yarım kürede ise, mart, nisan, mayıs aylarına denk gelir. Gündüzler kısalır, geceler uzar. Güneş, erken batar. Daha az ısı ve ışık verir. Serin, yağmurlu ve rüzgarlı günlerin sayısı artar. Kış mevsiminin habercisidir. Bitkiler, sonbaharda kışın sert koşullarına ve su kıtlığına uyum sağlamak için yapraklarını dökerler. Yaprakların dökülmesi, bitkinin su ve besin kaybını azaltır, enerjisini köklerine yönlendirmesini sağlar ve soğukta donma riskini azaltarak hayatta kalmasına yardımcı olur. Bu süreç, yapraklarda azalmaya başlayan hormon seviyeleri ve kısalan günler gibi çevresel sinyallerle tetiklenir. Ağaçların yaprakları sararmaya ve dökülmeye başlar. İğne yapraklı ağaçlar (Çam, ardıç vb.) yapraklarını dökmezler. Çiçeklerdeki çiçek sayısı, azalır. Etraftaki otlar ve çimenler, kurur. Yapraklar, buz fırtınaları veya donma riski olan kış koşullarında kolayca hasar görebilir veya dalların kırılmasına neden olabilir. Yaprak dökülmesi, bu tür zararları önler ve bitkinin daha dayanıklı olmasına yardımcı olur.
Hüzün Ayrılık Mevsimi
“Nedense, “Sonbahar” denince akla ilk gelenler, hüzün, ayrılık, karanlık, karamsarlık gibi sıfatlar. Yaprakların döküldüğü, günlerin kısalmaya başladığı, tatilin ve yaz aşklarının bittiği bu mevsim, bitişin başlangıcı duygusunu veriyor. Grip, soğuk algınlığı gibi hastalıkların ve depresyona girme riskinin de en çok arttığı mevsim. Oysaki, sonbahar aylarıyla ilgili önyargıları bir tarafa bırakıp bir şeylere başlamanın, yenilenmenin tam zamanı diye düşünmek hem bedeni, hem de ruhu kışa hazırlamanın en iyi yolu.”
Sonbahar Şarkısı
Havada uçuşan sarı yaprakların şarkısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Sözleri çok güzel, kolay, çocukların sonbaharı anlamalarına yardımcı.
Havada uçuşan sarı yapraklar,
Yerlere düşünce yolları kaplar.
Okula giden neşeli çocuklar,
Yol almaya başladı göçmen kuşlar.
Sert bir rüzgâr esiyor,
Kuru dallar düşüyor.
Gök gürleyip
Bulutlar yağmur veriyor.
Söz ve Müzik: Onur Erol
Eylül Romanı
Eylül romanının yazan Mehmet Rauf (1875–1931), Servet-i Fünûn dönemi yazarı ve askerdir. Eylül, Mehmet Rauf‘un 1901 yılında yayınlanan romanıdır. Edebiyatımızın psikolojik roman türündeki ilk örneğidir. Romanda çok başarılı psikolojik tahliller vardır. Eylül, gerek yapı; gerekse içerik olarak çağına göre ileri özellikleri olan bir romandır.
Eylül romanını üniversitedeki ilk senemde, 1993’te elime almıştım. Yurttaki çalışma odasında saatlerce kalıp bu önemli ve klasik romanı okuduğumu hatırlıyorum. O dönemlerde, çalışma odaları benim için kitap okuma alanlarındandı. Kitap okumak, benim için keyifti. Bir şeyler öğrendikçe daha çok, daha çok okudum. Sonrasında da bu durum, senelerce devam etti. Eylül romanının özetini okursanız; tüm kitabı okumak isteyeceğinizi düşündüğüm için özetini veriyorum:
‘Eylül’ Romanının Özeti
Beş yıldır evli olan Suat Hanım ile Süreyya Bey, bir yaz, Boğaziçi’nde küçük bir yalı kiralarlar. Mutludurlar. Süreyya’nın arkadaşı Necip, bunların aile dostudur; sık sık gelip yanlarında misafir kalmaktadır. Necip, Suat Hanım’a çok değer vermekte, ona karşı derin bir saygı duymaktadır. Bu değer veriş ve saygı, zamanla şiddetli bir aşka dönüşür. Genç adam, aşkını gizlemektedir. Necip, Suat Hanım’ın da kendisini sevdiğini anlamakta gecikmez fakat arkadaşına ihanet etmenin üzüntüsüne kapılır. Necip’le Suat Hanım arasındaki aşk dedikoduları Süreyya Bey’in kulağına ulaşır. Süreyya Bey, en yakın dostunun karısına aşık olacağına ihtimal vermez. Dedikodular yaygınlaşınca Necip eskisi gibi sık sık yalıya gelmez. Hastalanır, tifodan yatağa düşer. İyileşince yeniden yalıya gidip gelmeye başlar. Birbirlerine aşklarını ilan edemeyen sevgililer eski günleri yeniden yaşamaya başlarlar. Derken “eylül” ayı gelir. Bu ay, Suat Hanım için kadınlığının bir sonbahar ayı gibidir. Evlilikte aradığı mutluluğu, seveceği erkeği bulamamış bir kadın olduğunu düşünür. Necip ise mutlu olabileceği bir kadına ulaşamamanın acılarıyla kıvranmaktadır. Süreyya Bey, Suat Hanım ve Necip bir gün sohbet ederlerken konakta bir yangın çıkar. Herkes dışarı fırlar. Fakat Suat Hanım odasına kapanır, yardım çağrılarına cevap vermez. Necip, sevdiği kadını kurtarmak için alevlerin içine dalar. Süreyya Bey de onun ardından koşar, ancak Suat Hanım’ı kurtaramazlar; üçü de yangında can verir.
Kaynaklar:
https://tr.wikipedia.org
https://onlineilkokul.com
https://www.turkedebiyati.org