Karşınıza çıkan yürek, ister kanlı canlı otursun ve sizi dinlesin isterse telefonun ucunda isyancı yüreğiyle insanları ya da olayları irdelesin farketmez.
İşte o an, tam da o an / ona / onu teselli ederken söylediğiniz her söz, her yorum aslında kendinize bir hatırlatmadır.
Benzerlerini bilmeden, yaşamadan, okumadan nasıl anlatılır ki!
Aslında hayat kendimizin, çevremizdekilerin ya da bir yolculukta yan yana gelip içimizdekileri döküverdiğimiz yabancının da bir parçası değil midir?
Benzer yüreklerin eninde sonunda buluşma noktalarıdır tesadüfler… Aslında tesadüf olmayan tesadüfler…
Bir kitabımda “ Aynı cins kelebekler, aynı ormanda uçar” demiştim. Hala da sık sık kullanırım. Öyle olduğunu biliyorum.
Birbirini anlayanlar, sevgi dolu yüreklerdir. Birinin başlayıp öbürünün tamamladığı ya da benzer hikayelerin, bakış açılarının benzer sayfalarını okuduğunuz romanlar gibi…
Aslında önemli olan nedir biliyor musunuz?
Ne kadar şanslı olduğunuzu bilmenizdir.
Anlamak ve anlaşılmak dünyanın en güzel duygusudur.
O an dünyayı yerinden oynatabilecek güce sahip olursunuz.
Önünüze daha bir güvenle bakarsınız.
Kocaman aferinler doldurur yüreğinizi.
Siz bir değil birden çok kişi oluverirsiniz.
Orman olursunuz…
İNSAN
insan
kendine baktıkça
küçülüyor sanki yavaş yavaş...
insan
kendine dokundukça
yaşlanıyor sanki ağır ağır...
insan
düşündükçe
büyüyor sanki kocaman kocaman...
Ayşe TURAL
UÇAKTA
Yolculuklarımızın rahat ve kaliteli olmasını isteriz her zaman. Değil mi?
Çoğunlukla bekleme saatleri için yanımda evde hazırladığım bir sandviç ( hellimli) ve güzelce yıkanmış elma bulundururum. İçecek olarak da meyve suyu da süt… Su da olmazsa olmazımdır.
Etrafı izlemek içinden gelmezse bir de kitap ya da alandan aldığım bir dergi.
Uçakta genellikle bir kahve yudumlarım.
Alanda beklerken yurtdışından yeni dönmüş “ Haydi bir de kısa Kıbrıs tatili yapalım diyen iki çift dikkatimi çekiyor.
Derken hanımlar benim yanıma beyler önümüze oturuyor.
Merhabalaşıyoruz. Frekans tutarsa sohbet başlayacak ya da herkes kendi dünyasına dalacak…
İç dünyalarımıza dönme fırsatımız yok. Çünkü o da öğretmen… Hem de tarih öğretmeni… Daha tatlı bir sohbet olamaz.
Atatürkçülükten başlayıp yeni nesle, çocuklarımıza, doğduğu şehirde okumama kadar daldan dala atlayarak tatlı bir sohbette adeta kayboluyoruz.
Derken önden beylerden sandviçler uzatılıyor, bir de bana… Uçağa binmeden yedim desem de “ sizin kısmetiniz “ deyip önüme koyuyor hanımefendi…
Uçaklarda satılan her şey çok yüksek rakamlı ve Euro üzerinden hesaplanıyor. Herhalde 8-10 bin lira verip uçağa binersen eh, beş yüz ya da bini veriver, diyorlardır.
Hazır aldığım her yiyecek paketini, yemeden mutlaka incelerim. Eve gelince bir bardak çayla iyi gider diye ambalajını açıyorum.
Fiyatı 8- 10 euro….
Uçak şirketi bir yemek şirketiyle anlaşmalıdır mutlaka. Bir zahmet kalite başlangıçtaki gibi mi diye yetkililer ara sıra kontrol etmeli, diye düşünüyorum.
Ne yediğinize her zaman lütfen bakın. En az 400 TL. verilmiş bir sandviç… İçinde zar gibi incecik iki dilim kaşar, incecik üç halka kapya biber ve bir halka da yeşil biber…
Afiyet olsun desek mi?
GÖNÜL BAHÇEM
Yaşamı
Dedemin marangoz rendesinde tanıdım.
Hiç taze tahta kokusu duydunuz mu?
Ne güzel kokar! ..
Büyükannemin katmerli karanfilleri
Hala düşlerimdedir.
Akşam sefaları yaz ikindilerinde
Yaşama kulaklarını uzatır..
Uyku çiçekleri uykuya hazırlanır.
Bir solucan siner toprağa
Usul usul....
Tırtıl boylu boyunca
Dut yapraklarındadır.
İpek ipek örülür zaman
Dal uçlarında....
Ayşe TURAL
ANLAMAK İSTİYORUM...
Zaman zaman anlama yeteneğimin yetmediğini görüyorum...
Saçma sapan işler yapanları anlayamıyorum mesela...
Ne kadar küçücük beyne sahipler, diye düşünmeden edemiyorum...
Algılama güçlüğü çekenleri anlayamıyorum mesela... ( Belki de işlerine öyle geliyordur.)
Basit olayları gözlerinde büyütenleri...
Olura olmaza dertlenenleri....
Pireyi DEVE yapanları...
Beni dinleyin...
YAŞAM denilen HAZİNEyi incir çekirdeğini doldurmayan bahanelerle ZİYAN ETMEYİN lütfen...
Ayşe TURAL
BUGÜN
Bugün
Kuyruğu rengarenk uçurtmayım
Gökyüzü benim...
Binlerce kanadım var
Samanyolu'ndan...
Yürek yürek sevgiyim
Gözlerde...
Vazgeçilmez bir tutkuyum
Kalbinde....
Ayşe TURAL
HERKESİN EKSİĞİNİ TAMAMLAMAYA ÇALIŞMAYIN…
Düşünün bakalım ne demek istedim?
Biz anneler bunu o kadar çok yaparız ki!
“ Nasıl mesela? “dediğinizi duyar gibiyim…
Odasını toplamayan kızımızın ya da oğlumuzun arkasından söylene söylene de olsa en sık yaptığımız şeydir…
Küçük kızımızın dağınık çalışma masasını, oğlumuzun ya da eşimizin çıkarıp sağa sola attığı pijama, çorap, çamaşır, tişört… tıpkı yem yiyen güvercinler gibi eğile doğrula toplarız.
Sadece bu kadarla kalsa iyi… Yapılmayan ödevler, geç gidilen dersler , kırık notlar ya da okullar İÇİN de her zaman mazeretler üreten de biziz…
Yemek masasını hazırlayan, yemekleri pişiren, sofrayı toplayan da biziz… Birilerini alıştırsak da onlarla iş bölümü yapsak hiç fena olmayacak…👏👏👏👏
Sanki evdeki herkesten ve her şeyden sorumlu bizmişiz gibi koşturup dururuz.
Durun…
Düşünün…
Yapmayın…
Bırakın herkes kendi görevini ve sorumluluğunu alsın.
Siz yaptıkça, onlar YAN GEL OSMAN misali sorumluluğu sizin üstünüze yığıyor…
PEKİ YA SONRA?
Tükenmişlik sendromu, şiş ayaklar, başağrıları, zaman bana yetmiyor/ söylenmeleri…
İşiniz yetmezmiş gibi işyerindeki arkadaşlarınızın ya da yakın çevrenizin sizden ricaları, angaryalar… Kendi evinizin yemeği, temizliği, ütüsü…
Ne zaman avazınız çıktığı kadar YETEEEEER! diye bağıracaksınız?
Bence geri kalan ömrünüz İÇİN (sağlıklı uzun ömürler) biraz enerji depolasanız, neşeli bir büyükanne olsanız iyi olacak…
Torunlarla oynamaya, onlarla tatlı zamanlar geçirmeye de güç kuvvet gerek…
Mutlu hafta sonları geçirelim.
Yarın BABALAR GÜNÜ
“ baba gibi baba” olanlara gelsin.