Dünya’da yaşanan her büyük felaket sonrası aklımıza ilk gelen ne olur hiç düşündünüz mü?
Tabii ki acaba bizde olsa ne yapardık? Biz böylesi büyük felaketlere hazırmıyız? Ve bunun gibi birçok soru aklımızda dolanır durur. Daha sonra da aklımıza büyük Beşparmak Dağları yangını gelir. O yaklaşık 3 gün süren büyük yangın. Hani günlerce neredeyse çaresiz seyirci kaldığımız yangın. Japonya’daki büyük felaketle ilgili görüntüleri izlerken hep bunları düşünüyoruz. Ve hemen aklımıza tabii ki böylesi felaket günlerinde de yanımızda olan tek ülke aklımıza geliyor ister istemez. Anavatan Türkiye. Hani birilerinin zaman zaman ‘ne seni ne yardımını istemiyoruz’ dediği Türkiye. Her şeye rağmen, her zaman yardımımıza koşan Türkiye. Yangında uçaklarıyla, yangın sonrası ağaçlandırma çalışmalarıyla, maddi katkılarıyla yardımımıza koşan Türkiye.
İşte böylesi felaket günlerinde ne yaparız diye düşünürken de aklımıza yine aynı adres geliyor. Tabii umarız böyle kötü felaketler yaşamayız, ama insan yine de dünyadaki olayları görünce ister istemez düşünüyor. Bizim gibi kendi yöneticilerine güvenilmeyen bir ülkede de insan başka yerlere güvenme ihtiyacı hissediyor doğal olarak. Güvenebilecek de tek adres var her zaman. Yanlış anlaşılmasın, Kıbrıs Türkleri yalnızca yardım istediği zaman düşünmüyor Anavatan Türkiye’yi ama her başı sıkıştığında koşanın o olduğunu da hiç unutmuyor, unutmamalı da.
Bugün 14 Mart. Tıp Bayramı. Bütün sağlık çalışanlarımızın bayramını kutlarız. Doktorlarımız halkımızın sağlığı için elinden geleni yapıyor. Sağolsunlar. Ama yine düşünüyoruz. Bu konuda da bizim doktorlarımızın yetişemediği, teknolojimizin, olanaklarımızın elvermediği yerde kime başvuruyoruz. Tabii ki Türkiye’ye. Daha önceki gün kalp nakli bekleyen vatandaşımız Ali İzel için düzenlenen eylemde kimden medet umduk. Türkiye Başbakanı Erdoğan’dan. Başka da çaremiz yok zaten..
Kısacası şunu söylemek istiyoruz. Konuşurken ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun. Söz söylerken bir değil iki kez düşünelim…
Pişman olmamak için.