Siyasal partilerin ortaya çıkışı ve varlıklarını sürdürmeleri, siyaset bilimi açısından özellikle kurumsal, sosyolojik ve kültürel yaklaşımlar çerçevesinde açıklanmaktadır.
Ülkemizdeki siyasal partilere, söz konusu yaklaşımları dikkate alarak, öncelikle kurumsal yaklaşımdan hareketle genel hatlarıyla bakmaya çalışalım!
Kurumsal yaklaşım, özetle yasal ve kurumsal düzenlemeleri göz önüne alarak siyasal parti sistemini açıklama çalışır. Buna göre bir ülkedeki parti sistemi, hangi seçim sisteminin benimsendiğiyle yakından bağlantılıdır. Dar bölgeli çoğunlukçu seçim sistemi daha çok iki partili bir sistem yaratırken, nispi temsil sistemi özellikle çok partili bir sistem yaratmaya yatkındır. Ülkemize bu çerçevede baktığımızda, Seçim ve Halkoylaması yasası uyarınca nispi temsil sisteminin öngörüldüğünü ve dolayısıyla çok partili sisteme sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Fakat şunu da kaydetmek gerekir ki, özellikle 1976-1994 yılları arasında ülkemizde çok partili bir sistem varmış gibi bir izlenim olmakla birlikte, esasen partilerin rekabetinin serbest olduğu, fakat UBP’nin sürekli olarak seçimleri kazandığı bir hakim parti sistemi söz konusuydu. 1990’ların ikinci yarısından itibaren DP-CTP koalisyon hükümetiyle başlayan koalisyonlu hükümetler döneminde, gerçek anlamda çok partili bir siyasal yaşama girmiş olduk. Fakat bu dönem, aynı zamanda istikrarsız hükümetler dönemini de beraberinde getirdi.
Öte yandan, sosyolojik yaklaşım, partilerin varlığını toplumdaki ayrılıklara ve bölünmelere dayandırmaktadır. Bu bağlamda Kıbrıs Türk toplumundaki partilerin sağ ve sol olarak ayrışmasında, sosyo-ekonomik faktörler kısmen etkili olmakla birlikte, özellikle kuşaklar arası farklılıklardan da beslenen sosyo-kültürel faktörlerin ve özellikle Kıbrıs sorununa ilişkin görüş farklılıklarının etkili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ne var ki sağ cenahın veya sol kesimin kendi içerisindeki bölünmeler, ideolojik temelli olmaktan çok kişisel kaynaklı görünmektedir.
Son olarak, kültürel yaklaşıma göre partilerin oluşumlarında ve ayrışmalarında, siyaset kültüründeki değerlerin, inançların ve fikirlerin farklılaşmasının önemli payı bulunmaktadır. Sözgelimi uzlaşma ve hoşgörü kültürünün gelişmiş olduğu bir toplumda, parti içi demokrasi de gelişmekte ve parti içindeki hizipleşmeler, tasfiyeyle veya ayrılıkla değil uzlaşmayla giderilmekte ve uzlaşmaya dayalı ortak bir programla seçmenin önüne çıkılmaktadır. Oysa bu kültürün yeterince olgunlaşmadığı ülkemizde, parti içindeki farklılıklar pek hoş görülmemekte ve gerek liste dışı bırakma gerekse partiden ihraç gibi yöntemlerle tasfiye yoluna gidilebilmektedir. O bakımdan parti içi muhalefet, partinin bölünmesiyle sonuçlanabilmekte ve gerek solda gerekse sağda parçalı bir yapı ortaya çıkabilmektedir.